Evde Balık Kokusu İçin Ne Yapmalıyız!

evde2Evde Balık Kokusu İçin Ne Yapmalıyız!Evde balık pişirmek her ne kadar keyifli olsa da ardında bıraktığı ağır kokuları gidermek pek kolay değil. Pencereleri açıp evi havalandırmak ve aspiratörü çalıştırmak çoğu zaman yeterli olmuyor. Fırında yapılan balıklar, yağda kızartılan balıklara göre çok daha az koku bırakıyor. Ama evde koku olacak diye balık pişirmekten vazgeçmeyin. Aşağıdaki tavsiyeleri uygularsanız balık kokusundan çok daha kısa sürede kurtulabilir ve doya doya balık yiyebilirsiniz.

  • Balığı kızartırken bir tencerede sirkeli su kaynatırsanız kokuyu alacaktır.
  • Balık kızarttıktan sonra bir tencereye su koyun, suyun içerisine biraz sirke veya limon suyu ve hoş bir koku vermek için de defne yaprağı, çubuk tarçın ve karanfil ekleyin ve kaynatın. Bu mutfağındaki balık kokusunu alıp güzel kokmasını sağlayacaktır.
  • Balığı kızarttıktan bir tencere içindeki suya vanilya koyup kaynatırsanız balık kokusu çıkacak, mutfağınız mis gibi vanilya kokacaktır.
  • Tavadaki kızgın yağın içerisine 4-5 dilim limon koyabilirsiniz.
  • Izgaradaki balıkların arasına defne yaprakları yerleştirebilirsiniz.
  • Kızartma yağının içine birkaç dal maydanoz atmak etkili olacaktır.
  • Balık pişirirken bir köşede kokulu mum yakabilirsiniz.
  • Ocağın en küçük gözünün üzerinde, ufak bir porselen fincan içerisinde toz şeker eritebilirsiniz.
  • Kokudan kurtulmanın diğer bir pratik yolu da ocakta limon kabuğu yakmaktır.
  • Pişirme işlemi bittikten sonra tercih edeceğiniz hoş kokulu bir tütsü yakabilirsiniz.
  • Teflon tavada kuru çay kavurun biraz duman çıkar ama kokuyu alır.
  • Eğer balık kokusu elinize bulaştıysa limonu ortadan ikiye bölerek elinize sürtün. Sonra da ellerinizi soğuk suyla yıkayın.
  • En önemlisi pişirme işlemi bittikten sonra kızartma tavasını hemen yıkamaktır.

Balık Yiyerek Zayıflayın

norveç-somon-1-300x225Balık Yiyerek ZayıflayınKilo vermek isteyenler ve diyet yapanlar genellikle yağlardan uzak dururlar. Ama her yağ aynı değildir. Vücudumuzun ihtiyacı olarak en göze çarpan omega-3 yağ asitleridir. Vücudun omega-3 yağ asidine ihtiyacı anne karnında başlar, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılıkta da ihtiyaç devam eder. Genelde omega-3’ün balık yağı içeriğinden ötürü kilo aldırıcı özelliği olduğu ve özellikle çocuklarda kilo aldırmak için tüketilebileceği düşünülmektedir. Bilinenin aksine birçok yararının yanında omega-3 zayıflamaya da yardımcıdır. Yeni yapılan çalışmalar balıklardan elde edilen omega-3 ‘ün karaciğer yağlanması, insülin direnci ve obezite (şişmanlık) tedavisinde faydalı olacağını göstermiştir. Omega-3’ün özelliklerini ve zayıflamaya etkisini soru-cevap ilişkisi içerisinde inceleyelim: Omega-3 nedir? Omega-3 vücut tarafından yapılamayan ve dışarıdan yiyeceklerle alınması gereken doymamış yağ asitlerinden biridir. Omega-3’ün  bir diğer ismi ise alfa linolenik asitdir (ALA) ve yapılan çalışmalar günde 1000 mg ALA alanlarda koroner kalp hastalığının % 16, hastalık riskininde % 47 azaldığınını göstermiştir. Hangi besinlerde bulunur? Ceviz, badem, fındık, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, keten tohumu veya yağı, kanola yağı, yeşil yapraklı sebzeler ve özellikle yağlı balıklarda (somon, ton balığı, uskumru) bulunmaktadır. OMEGA-3 BAKIMINDAN OLDUKÇA ZENGİN SOMON BALIĞI İLE HEM SAĞLIKLI BESLENİN HEM DE ZAYIFLAYIN! SOMON BUĞULAMA TARİFİ İÇİN TIKLAYIN!

Omega-3 zayıflamamıza nasıl yardımcı olur?

• Uzun süre tok kalmamızı sağlar, iştahı azaltır, • Özellikle balıkların kalori içeriği kırmızı ete göre daha düşüktür, • Yağların yakılmasını kolaylaştırır, • Bir günde yakılan enerji miktarını (kalori) arttırmaktadır,

• Şişmanlıkla oluşan hastalıkları önlemeye yardımcı olur. • Kan şekeri ve insülin seviyesinin azalmasını sağlar. • Özellikle egzersiz ile birlikte kullanıldığında zayıflamada daha etkilidir. Tüketim alternatifleri nelerdir?

• Haftada en az iki kez buğulama veya ızgara olarak balık tüketilmelidir. Balık tüketilemiyorsa günde 1000 mg’lık omega-3 (balık yağı) takviyesi alınmalıdır. • Günde 2 adet tam ceviz veya 5-10 adet badem tüketilebilir.

• Her gün 8 çorba kaşığı yeşil yapraklı sebze yemeği veya salata tüketilmelidir. • Yoğurt veya salatanın içine 1 çorba kaşığı kadar keten tohumu veya yağı eklenebilir.

• Haftada en az iki kez kurubaklagil tüketilmelidir. Omega-3 veya Balık yağı sağlığımız ile ilgili avantajlar sunarken; zayıflamaya ve yağ kaybına yardımcı olması için mutlaka doğru ve düzenli bir beslenme programının takip edilmesi gerektiğini unutmamalıyız. Sağlıkla kalın.

Göreme Açık Hava Müzesi

göremeacıkhavamuzesi-300x225Göreme Açık Hava Müzesi

Bölgedeki en önemli turistik mekanlardan biridir Göreme Açık Hava Müzesi. Göreme sınırları içerisinde yer alır ve ilçe merkezine 2 kilometre mesafededir. Geçmişin izlerini günümüze taşıyan müze, doğal oluşum sonucu meydana gelmiş bir vadinin başında yer almaktadır. Göreme Açık Hava Müzesi, Kayseri Başpiskoposu Aziz Basil tarafından yaptırılmıştır. 1000 yıl kadar eğitime devam eden müze içerisinde, şapel, yemekhane, kilise, mutfak, manastır gibi alanlar yer alır.

Olduğunuz andan kopup, geçmişe yolculuk yapmanızı sağlayacak olan müzede göreceğiniz önemli tarihi yapılar arasında; Elmalı Kilise,Yılanlı Kilise, Azize Barbara, Manastır, Aziz Basel Şapeli gelir.


Göreme Açık Hava Müzesi Nerde Harita Yol Tarifi

KAPADOKYA TARİHÇESİ

kapadokya-pasabaglari-300x200KAPADOKYA TARİHÇESİ

Kapadokya bölgesi 60 milyon yıl önce; Erciyes, Hasan Dağı ve Güllü Dağı’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır.

İnsan yerleşimi Paleolitik döneme kadar uzanmaktadır. Hititler’in yaşadığı topraklar daha sonraki dönemlerde Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kayalara oyulan evler ve kiliseler, bölgeyi Roma İmparatorluğu’nun baskısından kaçan Hıristiyanlar için devasa bir sığınak haline getirmiştir.

Kapadokya bölgesi, başta Nevşehir olmak üzere Kırşehir, Niğde, Aksaray ve Kayseri illerine yayılmış bir bölgedir.

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yerdir. Coğrafi olaylar Peribacaları’nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. İnsan yerleşimlerinin Paleolitik döneme kadar uzandığı Kapadokya’nın yazılı tarihi Hititlerle başlar. Tarih boyunca ticaret kolonilerini barındıran ve ülkeler arasında ticari ve sosyal bir köprü kuran Kapadokya, İpek Yolu’nun da önemli kavşaklarından biridir.

MÖ 12. yüzyılda Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüyle bölgede karanlık bir dönem başlar. Bu dönemde Asur ve Frigya etkileri taşıyan geç Hitit Kralları bölgeye egemen olur. Bu Krallıklar MÖ 6. yüzyıldaki Pers işgaline kadar sürer. Bugün kullanılan Kapadokya adı, Pers dilinde “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına geliyor. MÖ 332 yılında Büyük İskender Persleri yenilgiye uğratır, ama Kapadokya’da büyük bir dirençle karşılaşır. Bu dönemde Kapadokya Krallığı kurulur. MÖ 3. yüzyıl sonlarına doğru Romalıların gücü bölgede hissedilmeye başlar. MÖ 1. yüzyıl ortalarında Kapadokya Kralları, Romalı generallerin gücüyle atanmakta ve tahttan indirilmektedir. M.S. 17 yılında son Kapadokya kralı ölünce bölge Roma’nın bir eyaleti olur.

MS 3. yüzyılda Kapadokya’ya Hıristiyanlar gelir ve bölge onlar için bir eğitim ve düşünce merkezi olur. 303-308 yılları arasında Hıristiyanlara uygulanan baskılar iyice artar. Fakat Kapadokya baskılardan korunmak ve Hıristiyan öğretiyi yaymak için ideal bir yerdir. Derin vadiler ve volkanik yumuşak kayalardan oydukları sığınaklar Romalı askerlere karşı güvenli bir alan oluşturur.

4. yüzyıl, daha sonra “Kapadokya’nın Babaları” olarak adlandırılan insanların, dönemi olur. Fakat bölgenin önemi Roma İmparatoru III. Leon’un ikonları yasaklamasıyla doruk noktasına ulaşır. Bu durum karşısında, ikon yanlısı bazı kişiler bölgeye sığınmaya başlar. İkonoklazm hareketi yüz yıldan fazla sürer (726-843). Bu dönemde birkaç Kapadokya kilisesi İkonoklazm etkisinde kaldıysa da, ikondan yana olanlar burada rahatlıkla ibadetlerini sürdürdüler. Kapadokya manastırları bu devirde oldukça gelişir.

Yine bu dönemlerde, Anadolu’nun Ermenistan’dan Kapadokya’ya kadar olan Hıristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçuklu Türkleri’nin eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı İmparatorluğu zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hıristiyanlar 1924-26 yıllarında Lozan Anlaşması sebebiyle yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya’dan göç ettiler.